Muhyiddin İbn-i Arabi





Muhyiddin İbn-i Arabi, 1165 yılında bugün Endülüs olarak bildiğimiz, İspanyanın Murcia kentinde doğmuştur. Gençlik yıllarında eğitimini bu bölgede tamamladıktan sonra Şam, Bağdad, Mekke, Konya, Malatya kentlerinde bulunarak, hemen hemen tüm islam kentlerini dolaşmış bilgisine bilgi katarak, öğrendiklerini düşündüklerini insanlara aktarmış 500’den fazla esere imza atmıştır.  Kimileri tarafından Şeyh-i Ekber ( Şeyhlerin Şeyhi )  kimileri tarafındansa Şeyh-i Ekfer ( Kafir Şeyh ) olarak adlandırılmıştır.


Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn-i Arabi’nin Yaradan, insan ve doğaya bakışı kendinden önceki hiçbir âlime benzememektedir. Etkilendiği olmamakla birlikte bugünkü tasavvuf kültürünün alt yapısı İbn-i Arabi’nin düşünceleriyle oluşmuş ve şekillenmiştir. O, Yaradan’ın bütün isimlendirmelerin ve tanımlamaların, kısaca her şeyin ötesinde asla tanımlanamayacak ve erişilemeyecek düzeyde bir öze sahip olduğunu savunur. Bu öz için söylenebilecek tek kelime varsa oda; “vardır”.


Kendisinin Şeyh-i Ekfer ( Kafir Şeyh ) olarak anılmasının en büyük etkenlerinden biri olan Vahdet-i Vücud öğretisi şöyledir; Kendiliğinden var olan varlık birdir; o da Hakk Teâlâ'nın varlığıdır. Bu varlık ezelidir; çoğalma, bölünme, değişme, yenilenme kabul etmez. Ancak Hak, zatı itibariyle değil; sıfat ve fiilleri itibariyle bütün suret ve şahıslarda mutlak olmaktan çıkmaksızın ve asla değişikliğe uğramaksızın tezâhür ve tecellî etmektedir. İçinde farklılıklar,  değişme barındıran tüm evren ve içindeki canlı, cansız her unsur ancak O'nun varlığı ile ayakta durmaktadır. Yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir" olduğunu savunur.

‘...küçük insan, büyük âlemin (makro-kozmos) bir minyatürüdür. İnsan varlığı, âlemden daha da küçük olsa da, o büyük âlemin bütün hakikatlerini kendisinde toplamaktadır. Bu sebepledir ki, bilge insanlar, bu âleme büyük insan adını veriyorlar...’’ diyerek âlem ve insan arasındaki bağın birbirinden ayrılamayacağını ve farklı gözükse de birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini Fusüsül-hikem adlı eserinde yazmıştır.

Tasavvuf ’un felsefesini oluşturmuş olan İbn-i Arabi’nin öğretilerinde tabiat anlayışı çok tutarlı ve zengindir. 'Her şey canlıdır' ve canlı olan her şey bir ruha sahiptir. İnsanın olgunluğu ve farkındalığıysa çevresindeki canlılarla diyalog kurmasında gizlidir. "doğru fikrin sadece akıl yoluyla gelmeyip, kalbe ilham yoluyla da gelebileceği, aklın her bilgiyi alamayacağı" konusunda da çalışmaları bulunmaktadır. Ve Ebced hesabını ( harflerin, anlamların sayılarla ve harflerle ilişkilendirilmesi ) üzerine İslam’da ilk araştırmaları yapan düşünürdür.

"bir zamanlar benim dinimden olmadığı için komşumu suçlardım. Ama şimdi kalbim bütün biçimlere açık... O artık ceylanlar için bir çayır, keşişler için bir manastır, puta tapıcı için bir mabet, hacı için bir Kâbe, Tevrat levhaları, Kur’an kitabıdır. Ben aşk dinini vazediyorum. Ve hangi yöne yönelirse yönelsin, Bu din benim dinim, benim imanımdır."


Aynı zamanda şair de olan İbn-i Arabi, kendini dinsizlik ve kafirlikle şuçlayan insanlara bu dizeleriyle ölümünün ardından 850 yıl geçmesine rağmen insanlık dersi vermeye devam etmektedir.
Google Plus ile Paylaş

Kısaca: Unknown

Panelde şablon düzenle deyip, bu satırı aratarak buraya kısaca hakkımda yazısı yazabilirsiniz.
    BLOGGER YORUMLARI
    FACEBOOK YORUMLARI