Üç Kıtada hüküm sürmüş Osmanlı
Devletinin, 600 yıl boyunca ayakta kalmasının en etkili unsurlarından birisi
askeri teşkilatlanmasıdır.
Teşkilatlanmanın ilk adımı
1.Murat döneminde “Pençik Sistemi’yle” atılmışsa da, yetersiz kalması ve
sınırların genişlemesi üzerine 2.Murat döneminde kanunlaştırılan “Devşirme
Sistemi’ne” geçilmiştir.
Askeri teşkilatlanma sistemini,
eski Türk Devletlerinden özelliklede Anadolu Selçuklu Devletinden alan Osmanlı
Devletinin içinde en ufak sınıf olan Yeniçeriler, Kapı Kulu Ocağının Piyade
kısmına bağlıdırlar. Birinci yeniçeri padişahtır. Aynı zamanda Ocağında
Babasıdır.
Önceleri Arnavutluk,
Bulgaristan, Yunanistan’dan devşirme çocuk alınırken, sonraları Sırbistan ve
Bosna-Hersek’ten ve Macaristan’dan devşirme çocuk alınmaya başlanmıştır.
17.yy’dan sonraysa Osmanlı Devletinin hükmettiği tüm topraklarda ki Hristiyan
çocukları alınabilmiştir.
Kapıkulu ocaklarında asker
ihtiyacı Yeniçeri Ağası tarafından belirlenir ve Divan-ı Hümayun’a arz
edilirdi. Buradan çıkacak olan karara göre belirli yaşlarda, belirli özelliğe
sahip çocuklar devşirilirdi. Bu işin birinci derecede sorumlusu Yeniçeri Ağası
idi; ondan sonra Acemi Ocağı Ağası gelirdi.
Devşirme başlangıçta Beylerbeyi,
Sancak Beyi ve mahalli kadılar gibi ilgili bölgenin mülki amirleri tarafından
yapılmıştır. Daha sonra görevi kötüye kullanımların olmasından dolayı Fatih
Sultan Mehmet zamanında bu iş için devşirme memurları tayin edilmiştir.
Devşirme kanununa göre toplanacak
çocuğun nitelikleri;
Hıristiyan çocuklarının asilleri,
papaz oğulları, iki çocuktan sadece biri, birçok çocuğu bulunan bir ailenin en
sağlıklı çocuğu seçilir, tek oğlu olanın çocuğu alınmazdı. Ayrıca annesiz
babasız çocuklar, açgözlü olduğu bilinen ve yüzü gözü açılmış olacağından köy
kethüdasının oğlu da devşirilmezdi. Aynı şekilde sığırtmaç ve çoban çocukları
ile kel, fodul, köse ve şehir çocukları toplanmazdı. Evlenmiş ve sanat sahibi
olmuş çocuklarla aşırı derecede uzun ve kısa boylu olanlar da devşirilmezdi.
Devşirme için Arnavut, Boşnak,
Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilirken, Türk, Kürt, Acem, Rus,
Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi.
Devşirme memuru kazalara kadar
gidip, çocukları devşirmeye geldiğini tellallar aracılığıyla köylere
bildirirdi; Her köyün Papazı Vaftiz defterini alarak Kazaya gelir. Defteri Yaya
başına teslim ederdi. Tüm kayıtları tek tek inceleyen Yaya Başı, çocukları
görerek uygun vasıfları taşıyanları ayırırdı.
Devşirilen çocuğun köyü, kaza ve
sancağı ile baba ve anasının adı veya hangi vakıf veya çiftlik sahibinin
reayası olduğu, doğum tarihi ve bütün eşkâli, yaşı ve devlet merkezine sevki
sırasında sürücü denilen sevk memurunun ismi ayrı ayrı, iki deftere yazılırdı.
Devşirilen çocuklara kanun gereği
kızıl aba ve kırmızı külah giydirilmesi gerekirdi, bu giysilerin bedeli ise,
çocukların devşirildiği yerin halkından alınırdı.
İstanbul’a gelen çocuklar iki üç
gün istirahatten sonra sağ ellerinin şahadet parmağı kaldırılarak Kelime-i
Şahadet getirilip Müslüman olurlardı.
Daha sonra Yeniçeri Ağasının
kontrolünden geçen devşirmeler Eşkâl Defterleri’ne kaydedilip, sünnet
edilirlerdi. Bundan sonra ise bir kısmı saraya, bir kısmı Bostancı’ya sevk
edilir, kalanlar da Anadolu ve Rumeli Ağaları vasıtasıyla geçici bir zaman için
Türk köylülerine verilirdi.
Türk köylüleri yanında en az üç,
en fazla sekiz sene gerekli ölçüde eğitilen Acemi Oğlanlar, Gelibolu ve
İstanbul’daki Acemi Ocaklarına sevk edilirlerdi.
Yeteneklerinin belirlenebilmesi
için bir dizi sınavdan geçirilen çocukların karakter özellikleri kadar dış görünüşüne
de önem verilirdi. Devşirmelerin bedence en iyileri, belki onda biri, derhal
eğitilmek üzere İstanbul ve Edirne saraylarına aktarılırdı. Aldıkları eğitimleri
yüksek derecelerle bitirenler Mekteb-i Enderun denilen
saray üniversitelerinde okuyup imparatorluğun en üst makamlarına kadar
yükselebilirlerdi.
Kalan çocuklarsa yeniçeri
birliklerine katılırdı.
Yeniçerilerin sayısı Fatih Sultan
Mehmet hükümdarlığı sonlarına doğru 6000 iken, Kanuni’nin tahta geçtiği zamanda
8000’e yaklaşmış ve 1566’da öldüğünde 12.000’e ulaşmıştı. 1609’da yeniçeri
birlikleri 37.000’e kadar ulaşmıştır.
Yeniçeriler, temelde köle
oldukları için sakal bırakamazlardı. Bu hak yalnızca Bektaşi Dervişlere
verilirdi.
Yeniçeriler Bektaşi mezhebine
mensup olup pirleri/koruyucuları Hacı Bektaşı Veli idi. Bundan dolayı bir donem
yeniçeri askerine "taife-i bektaşiyan" , yeniçeri ağalarına da
"aga-yı bektaşiyan" denilmiştir.
BLOGGER YORUMLARI
FACEBOOK YORUMLARI