Kavurucu yaz
ayı çoktan etkisini yitirmiş, serin rüzgarlarla yıkanmaya başlayan Anadolu’nun
büyük kentleri, mahşere uyanmak için yatmıştı uykuya…
6 Eylül 1955 –
Yıldırım baskıyla geçen haberde “Atamızın evine bomba!” sürmanşetiyle İstanbul
Express gazetesi kıvılcımın ilk fitilini ateşlemişti. Haberin sonraki iki günü
tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçecek ve dönemin siyasi otoritesi oyundan
çıkarıldığında kara bir leke olarak yıllarca dillerden düşmeyecekti. Kitlesel
toplum psikolojisini kullanarak halk hareketlerini tetiklemeyi bilen
“BİRİLERİ” iyi bir oyun sahneye koymuş,
fark ettirmeden tüm ülkeyi oyuna dâhil edip piyon olarak oynatmayı başarmıştı.
Verilen zarar öylesine büyüktü ki kuşkusuz başarıya da ulaşmıştı.
Osmanlı
Devleti içinde teba olarak yaşayan ve genelde ticaretle uğraşan Müslüman
olmayan halklar, Müslüman Türklere oranla ticaretle uğraşmanın verdiği ekonomik
bağımsızlık, rahat yaşam standartlarıyla İstanbul’un en gözde semtlerinde
(Kadıköy, Taksim, Beşiktaş, Beyoğlu, Eminönü vb.) yaşıyorlardı. Cumhuriyetin
kurulmasıyla birlikte yeni yönetim “farklılıklardan zenginlik doğar” politikası
ve belirli kurallar çerçevesinde, çalışma-eğitim-öğretim konularından taviz
vermeden bu etnik gruplara yaşam hakkı tanımıştı. O döneminin İstanbul’unda etnik
kökenleri farklı o kadar çok insan vardı ki İstanbul, bir Paris veya bir
Londra’dan farksızdı.
Küçük ama bir
o kadarda büyük provokasyonun etkisiyle, yıllarca huzur ve uyum içinde yaşamış
olan bu milletler, o gün düşmanca birbirlerine saldırıyorlar, 3 kişi öldürülüp,
30 kişi yaralanıyordu. 73 kilise, 1 fabrika, 2 manastır ve 5538 evin kimisi
tahrip ediliyor kimisi de yakılıyordu.
İstanbul’un
genelde varoş semtlerinde oturan Türk vatandaşları iki günde İstanbul
sokaklarına şimşek gibi çakıyor, tabiri caizse taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmıyorlardı.
5 Eylül’ü, 6
Eylül’e bağlayan gece yarısı, bitişik olan Atatürk’ün doğmuş olduğu ev ve Türk
konsolosluğunun bahçesinde el yapımı bomba patlamış, bir cam kırılmıştı.
İstanbul
gazetesi olayı fazlasıyla abartarak “Atamızın evine, Rum teröristler tarafından
bombalı saldırı düzenlenmiş ve yakılmıştır ”
haberini yapmış, günde 30 bin basılan gazete ne hikmetse 300 bin basılarak
bir rekora imza atılmıştır. 30 bin gazete basılırken, 300 bin basılması için
yedekte 10 günlük kâğıt stoğunun bulunması gerekiyordu, O dönemin şartları ve
basım için maliyetlendirme standartları göz önüne alındığında böyle bir
stoklanmanın yapılamayacağı görülecektir. İstanbul Express gazetesi böyle bir
saldırının yapılacağından haberdar olmuş ve kâğıt stoklarını yapılacak haberin
geniş kitlelere ulaşabilmesi için artırmış olabilir miydi? İstanbul gazetesinin
sahibi Mithat Perindi. O dönem basın patronu ve yazarlığının yanında, Demokrat
Partinin milletvekilliği görevini de yürütüyordu.
Ağır ekonomik
bunalımlar, vatan cephesi söylemlerinin radyo ve mitinglerde hız kesmeden
sürekli dillendirilmesi, muhalif düşüncelere karşı hafiyelik teşkilatının ( MAH
) çalışmaları, Demokrat Partiyi oy kaybına uğrayabileceği düşüncesine mi
itmişti? ,Özgürlüklere vurulan gemin zaten hazır kıta darbe yapmak için
bekleyen askeri, hareketlendireceği düşüncesi mi oluşmuştu? Bu düşünceleri halk ve askerin aklından kısa
bir süreliğine de olsa çıkartabilmek ve milli düşman olan “Yunan” üzerine
yönlendirmek için yapılmış olabilir miydi? Milli dava mevzu bahis olduğunda,
güncel siyaset gelmezdi insanımızın aklına. İktidar Partisinin keskin
söylemleri ve dik duruşuysa oy kazandırıp, partinin itibarının halk gözünde
daha da yükselmesine neden olabilirdi ve neticede öylede oldu.
Olayların
gerçekleşme derecesini alınan hasarları biliyor olsak da, gizli belgeler ve
yazışmalara ulaşamamız sebebiyle yazdıklarımız tahmin dışına çıkamayacaktır.
Tarihi karakterleri ve Demokrat Parti yönetimini yargılamak gibi bir amacımız
olmadığı gibi tek gayemiz doğruya ulaşma ve gerçeğe ışık tutma isteğidir.
Yazımı
sonlandırmadan önce, Nevşehir Valisi Oktay Engin’den bahsetmek istiyorum.
- Batı Trakya doğumlu
- Selanik Üniversitesinde okurken, Türk gazeteleri için bilgi topladı ve muhabirlik yaptı.
- Atatürk’ün evinin bombalanmasının azmettiricisi ve planlayıcısı olarak yunan mahkemelerinde yargılandı.
- 9 ay sonra şartlı tahliye edilmesine rağmen, Türkiye’ye kaçtı.
- Yarım kalan eğitimini hiçbir sınava tabii tutulmadan İstanbul Üniversitesine girerek tamamladı.
- Kaymakam oldu.
- Emniyet Müdürlüğünün üst düzey görevlerinde çalıştı.
- 1992 yılında Nevşehir Valisi olarak emekli oldu.
Son olarak; 6-7 Eylül olayları
olmadan Celal Bayar’ın Yunanistan ziyareti sırasında kendisine çiçek sunan
kişinin de Oktay Engin olması ilginç bir tesadüf.
BLOGGER YORUMLARI
FACEBOOK YORUMLARI